25 Ağustos 2010 Çarşamba

E-5'teyim beklerim hepinizi anacım

Hayatımda biraz aksiyon istiyordum. İstiyordum da bu dileğimin bu kadar çabuk kabul edileceğini tahmin etmezdim.

Çok sevgili bölümüm Anadolu Hisarı kampüsünden Bahçelievler kampüsüne taşınıyor. Haliyle ben de Avrupa yakasına taşınıyorum. Anlayacağınız Avrupalı oldum sevgili okuyucu.

Aylardır süren babayı eve çıkmaya ikna etme çabaları maalesef sonuç vermedi. Zaten taşınma olayı çıkınca her şey tepetaklak oldu. Tam bir sene önce yaşadığımız telaşı yine yaşadık. Yurt arama telaşını yani. Yurt deyip geçme sevgili okuyucu. Hiç kolay iş değil. Okula yakın olacak, fiyatı uygun olacak, iyi bir semtte olacak, fiziki şartları iyi olacak, hacı hoca takımının yurdu olmayacak -ki İstanbul'da tahmin edemeyeceğiniz kadar çok var- o olacak bu olacak. Yemin ediyorum ömrümden ömür gitti. Mikail'in acımayıp alev toplarını üstümüze yağdırdığı şu günlerde sokak sokak yurt aramak daha da bir eziyetli oldu. Neyse sonuç olarak okula çok yakın bir semtte, bir öğrenci apartında şirin bir oda sahibi oldum. Yalnızlığı severim o yüzden hep tek kişilik odada kalmak isterdim o yönden bir problemim yok. Ama arkadaşlarımdan ayrılmam pek hoş olmadı. 1 senedir etle tırnak gibi olduğum insanlardan ayrılmak çok üzdü beni ama başka çarem yoktu. Ayrıca bu apart olayı benim okulu bırakıp gazetecilik okumak için tekrar sınava girme hayallerimin de sonu oldu. Neden diye soracak olursan hemen açıklıyorum.

Babam bir senedir benim için (af buyrun) eşşek yüküyle para harcıyor. Ben de babama bu çabalarını geri döndürmek istiyorum. Takdir edersiniz ki gazetecilikten kazandığım parayla hem İstanbul'da iyi şartlarda yaşayıp hem de aileme bakamam. Ha yandaş medyada çalışıp iktidar yalakalığı yaparsam kaldırırım parayı ama onu da yapmam. Siyasi görüşüme, daha da önemlisi kişiliğime ters. O yüzden uzunca bir süre bu hayalimi ertelemek zorunda kaldım. Babamın harcadığı eşşek yüküyle paraya karşılık, ben de eşşek yüküyle para kazanacağım bir işte çalışmaya kadar verdim. Paradan bu kadar nefret edip, hayatını paraya göre ayarlamak ve tamamen parayla ilgili bir bölüm okumak nasıl b*ktan bir şey anlatmak mümkün değil.

Neyse efendim sanırım anlatacaklarım bu kadar. Uzun lafın kısası boğaz manzaralı bir yurttan E-5'e taşınıyorum. Aksiyon istiyordum hayatımda. Bu evrenin aksiyondan kastı ne ben anlayamadım şahsen. Yorum sizin.

En yakın zamanda yeni aksiyonlarla(!) karşınızda olmak umuduyla...

Beni sevdiğinizi biliyorsunuz.
XoXo
Küfkedisi


Not: Gossip Girl izliyorum evet. O değil de aşufte Georgina nasıl da Dan'in kucağına verdi çocuğu?!? Hala şoktayım.

24 Ağustos 2010 Salı

Tek aşk..

Saat sabah 05.43. Hava aydınlanmak üzere. Kulağımda Anathema'dan "Flying". Karşımda eşsiz bir boğaz manzarası. Bu öyle bir manzara ki ders çalışmayı bıraktırıp bu satırları yazdırıyor bana.

İstanbul'a gelirken duyduğum endişelerden biri hatta belki en büyüğü şuydu: Acaba İstanbul'dan bıkar mıyım?

1 senedir burda yaşıyorum. Her gün aynı manzarayı görüyorum ve bakarken hala aynı hazzı alıyorum. İlk günkü gibi... Hala alamıyorum gözlerimi bu mavilikten. Özellikle de köprüden geçerken izlediğim manzara karşısında hissettiğim duyguları tarif edemem size.

Bir insan bir şehri neden bu kadar çok sever? Neden memleketini, ailesini bırakıp gelir hiç bilmiyorum. Evet eski yaşantımı arkamda bırakıp bir daha dönmemek üzere buraya geldim. Hayatım boyunca bundan daha doğru bir karar veremem herhalde :)

Buraya gelmeden önceki endişelerimden birini söyledim az önce. Şimdiki en büyük endişem ise bir gün burayı bırakıp gitmek zorunda kalmak.

Hava aydınlandı. Artık İstanbul'u başka insanlarla paylaşmak zorundayım :/ :)

Baştan söyleyeyim. Sakın kimse beni İstanbul'dan ayırmaya kalkmasın. Tanrım cehenneminde cayır cayır yakar. Demedi demeyin :)

8 Ağustos 2010 Pazar

İyiki (!) doğdum..


Aslında yazacak pek bir şeyim yok ama bir kaç satır karalamak istedim. Evet bugün benim doğum günüm. Her yıl olduğu gibi bu yıl da pasta kesildi, hediyeler verildi, doğum günü şarkısı söylendi."İyiki doğdun İ... , iyiki doğdun İ..." İyiki doğdum mu acaba diye sorgularım her doğum günümde ve cevabını hiçbir zaman bulamam. Buna karar vermek için 19 yaş çok erken tabii. Ama daha 19 yaşını yeni doldurmuş bir kızın bunu sorgulaması sizce de acı değil mi? Daha bu yaşında hayata tutunacak bir şey bulmakta zorlanması, "İşte bunun için iyiki doğmuşum, iyiki yaşıyorum." diyeceği birkaç ufak tefek şey dışında başka bir sebep bulamaması... Bence çok acı. İşte bu yüzden her doğum günüm, başkalarının doğum günlerinin aksine mutluluk değil hüzün enjekte eder bu minik bünyeye.

Dedim ya.. Söyleyecek pek bir şeyim yok. Bu kısa yazı da tarihe düşülmüş bir not olsun. Bakalım seneye de aynı duygular, aynı düşünceler içinde olacak mıyım? Belki de seneye şimdikinden çok farklı bir hayatım olacak. Farklı insanlar, farklı mekanlar... Bunları hayal etmek, ya da sadece merak etmek bile bir yaşama sebebi sayılabilir mi ki? =)

Öpüldünüz sevgili okuyucu.